Home
SANITAS MAGISTERIUM EDUCATION
Workspaces and Experiences
Lecture Notes
Course Videos
International Journal of Health Administration and Education
Online Books
International Meetings
Stories To Myself
Contact
 Quick Access
- Home Page
- About Us
- Services
- News
- Articles
- Contact
SERVICES
HomeServices « back
Boşaltım ve Üreme Sistemi Anatomi ve Fizyoloji http://mtegm.meb.gov.tr/program/dokuman/mod

 http://aysegulyildirimkaptanoglu.com/rsmlr/dosya/genuriner.ppt 

 

BOŞALTIM SİSTEMİ (ÜRİNER SİSTEM) 

Boşaltım sistemi veya üriner sistem homeostasise katılan en önemli organ sistemlerinden biridir. Vücut sıvılarının hacim ve içeriğinin, kan basıncının, pH nın, su ve elektrolit dengesinin düzenlenmesi, hücrelerde metabolizma sonucu oluşan ve kana verilen artık ürünlerden, kanın arındırılması şeklindeki olaylar üriner sistemin fonksiyonlarıdır.

            Üriner sistemi iki böbrek, iki üreter, vesika urineria (idrar kesesi) ve üretra oluşturmaktadır. Böbrekler kanın süzme işini yaparak idrarı oluştururlar. Oluşan idrar üreterler aracılığı ile idrar kesesinde toplanır ve üretra ile dışarıya atılır. İdrar ile atılan en önemli metabolizma artıkları üre ve ürit asit gibi nitrojen içeren artıklardır. Diğer bir deyişle nitrojen içeren artıkların en önemli boşaltım yeri böbreklerdir. Böbreklerin sürekli çalışmasıyla nitrojen artıkları, plazmadan toksik düzeylere erişmeden elimine edilmektedir. Nitrojen artıklarının en önemli kaynağı proteinler ve purin bazlarıdır. Proteinlerin yıkımı ile oluşan ürün amonyaktır (NH3dır. Amonyak, hücreler için çok toksik bir maddedir, bu nedenle karaciğerde üre haline dönüştürülür ve üre böbrek tarafından atılır. Purin bazlarının yıkım ürünü ise ürik asittir.

 

Ren, Renal, Renalis (Böbrekler)

Böbrekler abdomenin arka duvarında columna vertebralisin her iki yanında T12-L3

vertebralar arasında, sağ ve sol tarafta yer alan, fasulye biçiminde retroperitoneal bir

organdır.

Böbreğin boyutları yaklaşık olarak, 11-12 cm boyunda, 6-7 cm eninde, 4 cm

derinliğinde ve yaklaşık 120-200 gram ağırlığındadır. Böbrekler morumsu ve kırmızı

renktedir. Sağ böbreğin üzerinde karaciğer bulunması nedeniyle sağ böbrek sol böbreğe göre

biraz daha aşağıdadır. Böbrekler yağ dokusu ile desteklenerek normal yerlerinde tutunur. Bu

yağ dokuları aynı zamanda böbreği soğuktan ve sıcaktan korur. Ayakta durunca ve solunum

hareketleri ile birlikte bir miktar yer değiştirir. Yağ dokusu az olan ya da çok zayıf kişilerde

böbrekler normal yerlerinden daha aşağıda bulunabilir, bu durum pitozis olarak tanımlanır.

 

Boşaltım sisteminin en önemli organlarından olan böbrekler, yapı ve fonksiyonları

bakımından değişik özellikler gösterir.

Böbreklerin yüzeyi; ince fakat sağlam bir bağ dokudan yapılmış olan bir kapsülle

sarılıdır. Buna “capsula fibrosa” denir. Kapsülün dışında böbreğin büyük bir kısmı, yağ

dokusu ile sarılıdır. Bu da “capsula adiposa” olarak adlandırılır. 

 

Böbrek kesiti incelendiğinde üç farklı yapıdan oluştuğu görülür.

 Kortex renalis: Böbreğin en dış kısmıdır ve koyu renkli olup kapsül adı verilen

bağ dokudan yapılmış koruyucu bir örtü ile sarılmıştır. Kortex renalisin iki

bölümü vardır. Kortex dokusu medulla içine doğru piramitler arasından

uzantılar yapar. Bunlara “renal kolonlar” adı verilir. Her böbreğin kortexinde

süzme görevi yapan bir milyondan fazla nefron bulunur.

 Medulla renalis: Böbreğin içte yer alan ışınsal ve açık bölümüdür. Medulla

renalis, çizgi görünümlü piramitlerden oluşur. Bunlar “papilla renalis” adını alır.

Papillalarda idrarın pelvise boşalmasını sağlayan kanallar bulunur. Bunlar calix

renalis adı verilen oluşumlara açılır.

 Sinüs renalis: Böbreğin orta kısmındaki boşluktur. Her bir renal papillanın ucu

kaliks denilen fincanımsı yapıların içine girer. Kaliksler idrarın, renal papilladan

ayrılıp vücut dışına atılmak üzere toplandığı yerlerdir. Kaliksler birleşerek

”renal pelvisi (sinüs renalis)” oluşturur 

 Böbreklerin görevleri

Böbrekler;

 Sıvı atılımını gerçekleştirerek vücuttaki plazma ozmolaritesinin normal

sınırlar (300 m Osm/1) içinde kalmasını,

 Plazma H+ iyon konsantrasyonunun normal sınırda kalmasını,

 Vücutta fonksiyonel olarak bulunan sıvı, elektrolit dengesinin

korunmasını,

 Metabolik artık ürünlerin (üre, ürik asit, kreatinin) atılımını,

 İlaçlar, toksinler ve metobolitlerinin vücuttan atılmasını,

 Ekstrasellüler, sıvı hacmini ve kan basıncının hormonal olarak

düzenlenmesini,

 Peptit hormonlarının yıkımını,

 D vitaminin aktif hâle gelmesini,

 Adrenal medulladan prostaglandin hormonunun salgılanmasını sağlar

 

İdrar Oluşumu

 

Böbrekler, idrar miktarını azaltarak ya da çoğaltarak vücudun su miktarını dengede

tutar. Glomerüler süzüntü, kimyasal olarak kan plazmasına benzer. Bu süzüntünün hepsi

vücuttan atılmaz. Ama bu süzüntünün büyük bir kısmı, tekrar emilerek dolaşıma geri döner.

Sadece zararlı maddeler idrar yoluyla vücuttan atılır.

Bir gün boyunca süzülen plazma miktarı, 180 litreyi bulur. Kan plazması ortalama

olarak günde 60 defa böbreklerden süzülmektedir. Bu miktarın % 99’u geri emilerek

dolaşıma katılır. Böylece bir günde yaklaşık olarak 1,5 litre idrar dışarı atılmış olur.

Böbreklerde idrar oluşumu üç aşamada gerçekleşir. Bunlar; filtrasyon (süzülme),

reabsorpsiyon (geri emilim), sekresyon (salınım)dır. 

 

Üreterler (İdrar Boruları)

Böbreğin süzdüğü idrarı mesaneye taşıyan boru sistemidir. Her böbrekten bir tane

üreter çıkar. Sol üreter, sağ üretere göre daha uzundur. Üreterler yaklaşık 25-35 cm

uzunluğunda, kas ve zardan yapılı, 0.2-0.8 cm genişliğindedir. Üreterlerin uç yerinde normal

(anatomik) darlıkları vardır. Bunlardan birincisi, üreterin başlangıcında, ikincisi linea

terminalisi çaprazlayarak küçük pelvise geçtiği yerde, üçüncüsü de üreterin mesane

duvarından geçtiği yerdedir ki bu bölüm üreterin en dar yeridir. Bundan dolayı böbrek

taşları, üreterlerde en sık bu bölgede tıkanmaya yol açmaktadır.  

 

 Ürethra Masculina (Erkek Üretrası)

Mesanenin alt bölümünde, ostium üretra internum denilen delikle başlar. Prostat

bezinin içinden geçtikten sonra penisin arka tarafından aşağıya doğru inmeye başlar ve

penisin ucundaki en dar yeri olan yarık şeklindeki ostium ürethra externum denilen delikle

dışarı açılır 

 

 

ÜREME SİSTEMİ

 

İnsan neslinin sürekliliği, üreme fonksiyonu ile sağlanır. Bu fonksiyonu gerçekleştiren

organlara, üreme organları denir. Üreme ile ilgili cinsiyet özelliklerini belirleyen işlevlerini

yerine getiren ve hormonlar salgılayan organların oluşturduğu bütüne de üreme sistemi

denir. Üreme görevinde erkek ve dişinin işlevlerine paralel olarak üreme organları; şekil,

konum ve yapı bakımından kadın ve erkekte farklılık gösterir.  

 

Genital Sistemin Anatomik Özellikleri

Kadın ve erkek genital yapısı birbirine benzer bir pelvis içinde gelişmektedir. Birbirine yapışık olan sakrum, koksiks ve koksa kemikleri iç genital sistemi taşımaktadır. Bu yapının kadında doğum eyleminde önemi vardır. Oluşan pelvik boşluk üstte büyük ve altta küçük pelvisi verir. Büyük pelvis daha çok bağırsakların bulunduğu yer iken, küçük pelvis iç genitalianin bulunduğu yer olmaktadır. Arkada kolumna vertebralis (omurga) ile devam eden sakrum ve koksiks kemikleri aslında birbirine yapışmış omurlardan oluşmaktadır. Koksiks doğumda bası altında iken minimal bir arkaya yer değiştirme yapabilmekte yani kısmen pasif hareket yapabilmektedir.

Doğumda ortalarında 0.5-1 cm kadar açıklık oluşturabilen simfiz pubis (iki taraf çatı kemiklerinin birleştiği kısım) ise koksa kemiğinin önemli bir parçasıdır. Koksa pubis, iskium ve ilium kemiklerinin yapışmasından oluşmaktadır. Pelvis boşluğu doğum kanalının ana çatısını yaparken, “Carus” eğrisi şeklinde bir dirsek yaparak doğumda fetüsün geçeceği yolun sert ve zorlayıcı sınırlarını oluşturacaktır. Oysa erkekte bu yapı kadında da olduğu gibi sadece iç organların taşıyıcısı olarak görev yapmaktadır. İskiumun iç yanında dikensi bir çıkıntı, doğum kanalının ortasında önemli bir işaret taşı olarak değer kazanmaktadır. Spina iskiadika olarak adlandırılan bu nokta, pelvik kanalın ortası olarak kabul edilir ve doğumda fetal başın tepe noktasının buraya gelmesi halinde başın en geniş çapının pelvis girimine yerleştiğini (angajman) ifade eder.

İnsan pelvisinin yapısı nasıl anlatılmaktadır?

İnsan pelvisi genellikle 4 tip pelvis yapısı ile anlatılır.
Bunlar:
1. Jinekoid pelvis: Kadın tipi pelvis
2. Android pelvis: Erkek tipi pelvis
3. Andropoid pelvis: Maymun tipi pelvis
4. Platipelloid pelvis: Yassı tip pelvis
Doğum için doğum açısından en uygun tip jinekoid tip pelvistir ve kadınların yaklaşık %60’ında bu tip pelvis vardır.


Erkek genital sisteminin anatomik özellikleri nasıldır?

Erkek genital sistemi dışta penis ve bunu örten prepusium (sünnet derisi) uç kısımda bir açıklık bırakarak, işeme işlevi için üretra (idrar yolu) ağzının dışarı açılmasını sağlar. Penis içindeki üretra bir taraftan mesaneye (idrar kesesi) açılırken, diğer taraftan iç genitaliadan gelen kanallarla birleşir.

 


Erkektesperm üretimi (Spermatogenez)
Erkekte Genital Sistem ve Anatomisi

Beyindeki hipotalamus bezinin uyarısıyla hipofiz bezi FSH ve LH hormonlarını üretmektedir. Kadın ve erkekte bu hormonların etki ettiği hedef organlar farklıdır. Erkekte FSH ve LH kan yoluyla testislere ulaşarak orada erkeklik hormonu (testosteron) ve sperm yapımını (spermatogenez) kontrol etmektedir. Testis dokusu, sperm üretiminin yapıldığı seminifer tubulüs ve hormon üretimi yapan interstisyum bölümlerinden oluşmaktadır. İnterstisyumda yer alan Leydig hücreleri "testosteron" adı verilen erkeklik hormonunu üretmektedir. Testosteron hormonu bir taraftan testisdeki sperm yapımını da uyarırken, diğer taraftan kana geçerek uzak dokularda da etkisini göstermektedir (Örneğin: beyinde cinsel istek, ses tellerine etki ile ses kalınlaşması, yüzde sakal ve bıyık gelişimi, kas ve kemikte erkek tipi gelişim v.s.).

seminifer_tubulus

 

 

Testis skrotum denen torbalar içinde yerleşik olan gonadlardır. Gonadlar sperm hücrelerinin yapım yeridir. Spermler testiste yapılarak seminifer kanallar yoluyla vezükula seminalise ve hemen üstündeki prostat bezine ulaşarak buralardan aldığı sıvı salgı ile spermayı yapacaktır. Sperma cinsel aktivite sırasında fışkırırcasına üretra içine dolayısıyla penis ucuna atılacaktır. Penis içindeki kavernöz cisim, cinsel uyarılar ile penisin sertleşip irileşmesini sağlayacak ve koitus (cinsel ilişki) sırasında spermanın vajen içlerine ulaşmasına olanak verecektir.

 

Sperm üretimi seminifer tubulüslarda yapılmaktadır. Seminifer tubulüsler germ hücresi katmanları ve ortasında lümen adı verilen kanalcıklardan oluşmaktadır. Germ hücreleri bu kanalçıkları döşemektedir. Yuvarlak immatür sperm hücreler dış bölümde yer alırken, matür spermatozoalar lümende bulunmaktadır. Lümenler birleşerek epididime sperm akışını sağlamaktadır. Hipofiz bezinden salgılanan FSH hormonunun erkekteki etkisi seminifer tubulüslerde sperm üretimini sağlamaktadır. LH hormonu ise Leydig hücrelerinden testosteron üretimini kontrol etmekte, dolaylı olarak yine sperm yapımı ve matürasyonu üzerine etki göstermektedir.Germ hücreleri belli bölünme ve olgunlaşma aşamalarını tamamlayarak spermatogonium'dan spermatozoa evresine kadar gelişim göstermektedir. Spermatozonium'da kromozom sayısı 46, XY iken, mayoz bölünmeler sonucunda son aşamada oluşan spermatozoa'da kromozom sayısı yarıya inmektedir (23, X veya 23, Y). Bu olaylar zincirine "spermatogenez" denilmektedir. Spermatogenez'in her aşamasında pek çok enzim ve protein gibi maddeler rol almaktadır. Genetik ve hormonal etkiler başta olmak üzere spermatogenez üzerinde pek çok faktör etkilidir. Bir sperm hücresinin kadın yumurtasını dölleyebilmesi için olgun form olan spermatozoa evresine gelmiş olması gerekmektedir.spermatozoa_1 spermatogenez


Seminifer tubuluslarda üretilen sperm hücreleri sperm taşıyan kanallara geçmektedir.
Sırasıyla, rete testis --› duktus eferens --› epididim --› vas deferens --› ejakülator duktus --› seminal vezikül içinden ilerlemektedir. Seminal vezikül'de depolanan sperm hücreleri boşalma esnasında penis ucundan meni olarak dışarı atılmaktadır. Meni içerisinde sperm hücreleri dışında prostat ve diğer salgı bezlerinde üretilen sıvılar da karışmaktadır.

 

 

 

Kadın genital sisteminin anatomik özellikleri nasıldır?

Kadın genital sistemi iç ve dış genitalia olarak incelenebilir. İç genital kısımda overler, tubalar, uterus ve hymene kadar olan vajen (dölyolu) yer alırken, dış genitalia vulva; labium minora ve majoralar (büyük ve küçük dudaklar), klitoris, üretral ağız ile hymene kadar olan açıklığı kapsamaktadır.

Uterus normalde 120 gr kadar ağırlıkta iken gebelik sonunda 1.5 kg ağırlığa ulaşabilmektedir. Vajen normalde 8-10 cm uzunlukta iken, doğumda fetal başın geçebileceği 10 cm çapa kadar esneme gösterebilmektedir.

 

Dış genitalianın anatomik özellikleri nasıldır?

Dış genitalia (vulva) mons pubis, labia majora ve minora, klitoris, introitus denen girim boşluğu ve buraya açılan Bartolin bezleri ve Skene bezlerinden oluşmaktadır. Mons pubis ve labium majoralar kılla kaplıdır. Bartolin bezi cinsel uyarı ile kaygan bir salgı yaparken, erkekte penisin karşılığı olan klitoris ise cinsel uyarı ile sertleşme özelliği gösterir. Cinsel uyarı ile labia minoralarda kanlanma artışı bu bölgenin duyarlı ve ödemli hal almasına neden olmaktadır.

Himen yani kızlık zarı, labia majoraların iç yüzünde bazen kalbur gibi delikli “kribriform”, bazen band şeklinde “septat”, bazen ay gibi “semilunar”, bazen halka gibi “annüler” olabilir. Nadiren tamamen zar gibi kapalı olabilir, bu durumda menstrüel kanama (adet kanaması) dışarı akamaz, cerrahi olarak açılması gerekir.

 

İç genitaliayanın anatomik özellikleri nasıldır?

İç genitaliaya önde mesane, arkada kalın bağırsakların son kısmı olan sigmoid kolon ve rektum ile çevrilidir. Yanlarda arter (atardamar) ve venlerinin (toplardamar) komşuluğunda üreterler (idrar borusu) ve pelvik yan duvar olarak kemik yapı bulunmaktadır. (Şekil 11.1)

Kadının iç genitalia yapısı

İç genitaliada vajen içi çok katlı yassı epitel ile kaplıdır. Bu epiteldeki dökülmeler vajendeki Doderlein basillerinin ortamı asit hale getirmesinde önemlidir. Vajenin devamında serviks uteri (uterus boynu) ve uterus bulunur. Serviks dış yüzeyi çok katlı yassı epitelle, içi kolumnar epitel ile ve uterusla devam eden derin kısmı ise endometrium denen uterus içi epitelle kaplıdır. Vajen epiteli östrojen hormonu uyarısıyla çok katlılığını korur, nemli bir halde tutulur. Vajen dibi arkada seminal havuz denen (sperma havuzu da denebilir) arka forniks ve önde ön forniks ile servikse geçiş sağlar. Koitus (cinsel ilişki) ile arka fornikse atılan sperm hücreleri, buradan servikal kanala girebilir ve kanal içindeki mukus içinden sızarak uterusa ulaşır.

Uterus embriyonal yaşamda sağ ve sol Müller kanalının birleşmesi (füzyon) ve orta kısmında boşluk oluşması (rezorpsiyon) ile oluştuğundan sağ ve sol yanı simetriktir. Her iki yanda tubalar ile devam eder. Tubalar uçlarında fimbrialar sayesinde, fimbriaovarika denen bağları ile yanlarından ayırmadığı overlerden atılan yumurtayı (oosit) yakalayabilme özelliğindedir. Ayda bir kez atılan yumurtayı yakalayıp, iç epitelindeki tüylerin hareketleri ile yumurtayı uterusa taşırlar. Bu taşıma sırasında eğer tubalara ulaşmış sperm varsa gebelik burada başlayacak ve uterusa yuvalanmak üzere taşınacaktır. Endometrium bu dönemde yuvalanma için uygun değişimleri geçirmektedir.

 

Doğumda önemli işleve sahip tabaka hangisidir?

Uterus dışta seroza adlı zar tabaka ile örtülüdür ve seroza periton ile devam eder. Uterus orta tabakası doğumda önemli işlevi olan adale tabakası olan myometrium ve içte hormonlara duyarlı olan endometriumdan oluşmaktadır. Endometrium estrojen ve progesteron etkisi ile her ay menstrüasyon şeklinde dökülür. Her ay yeniden endometrial epitel yenilenir. Uterus en güçlü bağı kardinal ligament (bağ) ile pelvik kemiklere bağlanırken önde mesane, arkada rektum (bağırsakların son kısmı) birlikte asılı konumda tutulabilir. Uterus, sakrouterin ligament ile sakruma, ligamentum rotundum ile labium majuslara kadar gidecek şekilde pubise bağlanırken, ligamentum latum ile tuba uterinaları, lig ovarii proprium ile overleri kendine bağlamaktadır.

Tubalar interstisyum, istmus, ampulla ve infundibulum kısımlarından oluşur. Overler uterusun her iki yanında 10-14 cm boyunda olan tuba uterinalar altında yer alır. Overler, 3-4 cm boyunda sedefi beyaz renkte bademe benzer (ovoid) şekildedir ve ergenlik çağında (adolesan yaşlarda) 400 000 adet olan oositleri taşır. Ancak bu oositlerin sadece 400 kadarı ovülasyon (yumurtlama) şeklinde atılabilmekte, kalanı atreziye (overde foliküllerin belli bir gelişme kaydetmesini takiben gerileyip kaybolması) uğramaktadır. Overler ligamentuum ovari ile uterusa, ligamentum suspensorium ovari ile pelvik yan duvara fiksedir (sabit).

Uterusun damarları arteria iliaca internadan gelen arteria uterina ve dallarıdır. Overleri besleyen over arterleri sağda aortadan, solda aorta ya da renal arterden gelir. Vajen ise uterin arter inen dalı ve hemoroidalis media ve pudental damarlar ile beslenir ve vulvaya kadar beslenmeyi bu damarlar sağlar.

Genital Sistemin Fizyolojisi

Overler yeni doğan bir kızda 750 000 primordial folikül içermekteyken, pubertada (buluğ çağı) bu sayı 400 000’e iner. Bunların ancak, 250-400 kadarı ovülasyon ile oosit atılımına gider. Genetik şifre ile 22’si otozomal, 1’si gonozomal olarak 23 çift kromozom dişide ortadan bölünerek her bir oosite 23 adet olarak geçer. Kadınların adet görmelerinden yaklaşık 14 gün sonra gelişmiş bir oosit atılır.

Erkekte ise yine aynı şekilde bulunan 23 çift kromozom, testiste yapılan spermlerde ortadan bölünerek 23 kromozom olacak şekilde bulunmaktadır. Ancak erkek gonozomal kromozomları X ve Y içerdiğinden spermlerin %50’si X %50’si Y kromozomu taşır. Spermatogenez (sperm oluşması) testisdeki spermatogonia denen ilkel cinsiyet hücreleri ön hipofizdeki gonadotropinlerin etkisi ile primer daha sonra da sekonder spermatositleri vermektedir. Sekonder spermatositler 23 kromozomlu olup, mitoz ile bölünerek spermatidleri verir. Spermatidler testis içinde Sertoli hücrelerine yapışarak olgunlaşır ve olgun spermatozoaları (spermleri) verir. Spermler, genetik yapı (23 kromozom) içeren baş kısmı dışında enerji içeren boyun ve gövde ile hareketi sağlayan kuyruk kısmından oluşmaktadır. Spermler testis dışına çıkarak vezikula seminalis ve prostat bezinden “sperma sıvısı” olarak fruktoz, prostaglandin, enzim içerikli sıvı ile zenginleşerek sperma denen ejakülasyon içeriğini oluşturur.

 

Embryo gelişimi nasıl başlamaktadır?

Fertilizasyon (üreme) sırasında X kromozomu taşıyan sperm oosit içine girerse dişi, Y kromozomu taşıtyan oosite girerse erkek fetüs için embriyo gelişimi başlamaktadır. Her bir koitus ile yaklaşık 60-120 milyon sperm seminal havuza bırakılmalarına karşılık, gebeliği sadece bir sperm gerçekleştirebilecektir. Tek sperm oosit çevresindeki korona radiata içinden zon pellucidayı geçtiğinde akrozom reaksiyonu denen olayla oosit çeperi diğer spermlerin girmesine olanaksız hale gelir, geçirgenliğini kaybeder. Bu da bir oositin bir spermle fertilize olabilmesine neden olur.

Siklusun (adet döngüsü) 14. günü atılmış bir oositin yaklaşık döllenme kapasitesi 24-48 saat, spermin ise 48-72 saat kadardır. Sperm-oosit karşılaşması bu intervalde olduğunda gebelik oluşabilecektir.

Üreme için kadında over işlevleri için hipotalamus-hipofiz-over ekseninin etkileşimi ve sonrasında bundan etkilenmiş olan uç organların gerekli değişimleri yapmış olması gereklidir.

 

Hipotalamus-hipofiz-over ekseni ne demektir?

Üreme fizyolojisinin başlangıç noktası hipotalamusdur. Buradan kalkan myelinsiz lifler ile GnRH denen ve gonadotropin salgılatıcı etki ile hipofizden Folikül stimülan hormon (FSH) ve luteinizan hormon (LH) salınım düzenini kontrol eder. Bu kontrolda hipotlamusa ve hipofize etkili olan çevre faktörleri olabildiği gibi en fazla olarak overlerden üretilen strojen ve progesteron hormonu olmaktadır. Çevreden uyku, ısı, güneş, açlık, sıkıntılar, sıvı dengesi gibi faktörler etkili olabilmektedir. GnRH’nın salınımı pülzatildir. Salınım amplitüd ve frekansı fazla olunca hipofizden FSH salgılanır, ovülasyon sonrasında olduğu gibi ise yavaş frekansta olunca LH salgılanır. Ortamdaki FSH overlerde foliküler gelişimi uyarır, foliküllerden (granüloza hücrelerinden) estrojen üretimine neden olur. Ortamdaki estrojen (kadınlık hormonu) yeterli kritik seviyeye yükselince hipofizer kaynaklı LH, pik yapacak şekilde hızlı ve bol salgılanır. Bu artmış LH salgısı ile gelişmiş olan Graaf folikülü çatlayarak içinden oositin peritoneal boşluğa atılmasını sağlar. Atılan oosit fimbrialarca yakalanıp, tubalar yoluyla uterusa taşınacak ve gebelik şansı yaratılmış olacaktır. Oositin atıldığı yerdeki folikül kollabe olurken, buradaki teka hücreleri artmış olan LH etkisinde luteinizasyon denen değişimle progesteron salgılamaya başlayacaktır. Eğer gebelik oluşursa, gebelik ürününün salgıladığı hCG (human chorionic gonadotropin) ile gebelik korpus luteumunu verecek ve gebeliğin devamını sağlayacaktır. Ancak gebelik oluşmazsa yaklaşık 12 gün sonra yaşamını yitirip, korpus albikansa dönüşecektir. Ovülasyondan 14 gün sonra böylece ortamda progesteron çekilmesi nedeniyle endometriumdaki fonksiyonel tabaka dökülecektir (menstrüasyon).

 

Overlerin işlevi nedir?

Overler hipofizer kaynaklı FSH ve LH uyarıları ile endokrin işlevlerini yerine getirmektedir. Overlerdeki subkapsüler, yerleşimli olan ve yeni doğmuş bir bebekte yaklaşık 750 000 kadar olup puberta döneminde 400 000 sayılarına inen primordial foliküller, ilk adet olan menarştan başlayarak FSH uyarısıyla sırayla gelişirler. (Şekil 11.2)

Overlerde folikülogenesis

Her ay gelişmekte olan folikül yanında gelişeni inhibe ederek (baskı altına almak), bir siklusda bir oosit atılımı olacak şekilde denge oluşur. Nadiren bir siklusda birden fazla oosit atılımı ile çoğul gebelikler oluşabilmektedir. FSH uyarısı ile uyarılan primordial foliküde folikül, gelişerek sekonder folikül halini alıp, tersiyer folikül halini aldıktan sonra, artan FSH uyarısı ile Graaf folikülü denen ovülasyon hazır 18-24 mm’lik folikül halini alır. Bu sırada estrojen folikülün granüloza hücrelerinden artan miktarlarda salgılanmaktadır. Estrojen miktarı LH’nın pik yapmasını sağlayacak kadar arttığında, LH piki oluşur ve folikül olgunlaşması ile birlikte ovülasyonu başlatır. Graaf folikülünden 0.2 mm çaplı oosit atılır. Ovülasyonla birlikte, teka hücreleri progesteron salgılamaya başlar. Oosit tuba uterinaların fimbriaları ile yakalanıp, uterusa taşınır. (Şekil 11.3)

Ovülasyon, fertilizasyon ve implantasyon

Ovülasyon sonrası folikülün oluşturduğu korpus luteum (sarı cisim) az da olsa karın içine kanama yapabilir ve böylece bazen şiddetli de olabilen bir karın ağrısı yapabilir, buna ovülalji denir. Ortaya çıkan progesteronun termojenik etkisi ile bazı kişilerde 0.5 derecelik bazal vücut ısı artışı olabilir. Gebelik oluşursa bu ısı artışı devam eder, âdet gecikmesi ile gebelik belirebilir. Korpus luteum gebeliğin 10. haftasına kadar yaşamını sürdürür. Gebelik oluşmaz ise korpus luteumun etkinliği giderek azalır. Ovülasyondan 14 gün sonra progesteron çekilmesi nedeniyle menstrüasyon olur, fonksiyonel endometrium atılır. Over yeni bir siklus için hazırdır.



 

 

Home | About | Workspaces | Lecture Notes | Course Videos | Articles | News | Online Books | International Meetings | Contact | Tags © All Rights Reserved