Home
SANITAS MAGISTERIUM EDUCATION
Workspaces and Experiences
Lecture Notes
Course Videos
International Journal of Health Administration and Education
Online Books
International Meetings
Stories To Myself
Contact
 Quick Access
- Home Page
- About Us
- Services
- News
- Articles
- Contact
SERVICES
HomeServices « back
Trakya Univ Aile Hukuku (SAGYON&FTR)

 

http://aysegulyildirimkaptanoglu.com/rsmlr/dosya/davahizmetleri.ppt  

Fiil ehliyeti açısından, gerçek kişilerin hukuki durumlarını ve fiil ehliyetinin koşullarının tamamına veya bir kısmına sahip olan kişilerin hukuki durumunu ortaya koyabilmek bu konunun amacıdır

 

 Fİİl Ehlİyeti Yönünden Kİşİlerin Sınıflandırılması

 

Tam Ehliyetliler

Sınırlı Ehliyetliler
Tam Ehliyetsizler
Sınırlı Ehliyetsizler
 

Fiil ehliyetine göre gerçek kişilerin hukuki durumu aynı değildir. Gerçekten, ayırt etme gücüne sahip ve ergin olan ve aynı zamanda kısıtlı da bulunmayan bir kişinin hukuki durumu ile ayırt etme gücüne sahip olmayan bir kişinin hukuki durumu birbirinden çok farklıdır. Öte yandan, ayırt etme gücüne sahip olmayan kişilerin hukuki durumu ile ayırt etme gücüne sahip olan fakat ergin olmayan veya kısıtlı bulunan kişilerin durumu da aynı değildir. Bu itibarladır ki, fiil ehliyetinin koşullarına sahip olup olmamaları veya bunlardan bazılarına sahip olup, bazılarına sahip olmamaları bakımından gerçek kişileri dört kategoriye (gruba) ayırmak mümkündür: tam ehliyetliler, sınırlı ehliyetliler, sınırlı ehliyetsizler ve tam ehliyetsizler. Aşağıda bu kategorilere dahil bulunan kişilerin hukuki durumlarını ayrı ayrı inceleyeceğiz.

Tam Ehliyetliler

Tam ehliyetliler kategorisine giren gerçek kişiler, fiil ehliyetinin bütün koşullarına sahip bulunan kimselerdir. Diğer bir deyişle ayırt etme gücüne sahip ve ergin olan, aynı zamanda kısıtlı bulunmayan bütün gerçek kişiler, fiil ehliyetine tam anlamıyla sahiptirler.

Tam ehliyetliler, fiil ehliyetine giren bütün ehliyetlere sahiptirler. O halde, tam ehliyetliler her türlü hukuki işlemleri hiç kimsenin iznine muhtaç olmaksızın yapabilirler ve kendi fiilleriyle haklar edinebilirler ve borç altına girebilirler. Tam ehliyetliler, haksız fiilleriyle başkalarına vermiş oldukları zararlardan da bizzat sorumludurlar. Bu kişilerin aynı zamanda dava ehliyetleri de mevcut olduğundan, mahkemelerde davacı ve davalı sıfatıyla bulunup her türlü yargılama (usul) hukuku işlemlerini de bizzat yapmaları mümkündür. Tam ehliyetlilerle ilgili MK. m. 10’da şöyle denilmektedir: “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır”.

 

Tam ehliyetliler kimlerdir? Bunların fiil ehliyetleri nasıldır?

 

Sınırlı Ehliyetliler

 

Sınırlı ehliyetliler, aslında tam ehliyetli oldukları halde bazı sebeplerden dolayı ehliyetleri belli konularda sınırlandırılmış bulunan kişilerdir. Gerçekten, bu kategoriye giren kişiler ergin ve ayırt etme gücüne sahip oldukları gibi, kısıtlı da değillerdir. Fakat kanun koyucu bu kişilerin ehliyetlerini onları veya bir başkasını korumak amacıyla sayıca az fakat çok önemli bazı hukuki işlemler bakımından sınırlamıştır; bu kişilerde ehliyetlilik asıl, ehliyetsizlik ise istisnadır. Sınırlı ehliyetler kategorisine evli kişiler ile kendilerine yasal danışman atanmış olanlar girer.

Eşlerden biri kanunda belirtilen bazı hukukî işlemleri ancak diğer eşin rızası ile yapabilir. Örneğin MK. m. 194 hükme göre eşlerden biri, aile konutu denilen içinde çocuklarıyla beraber oturdukları konutu diğer eşin açık rızası olmadıkça devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Aynı şekilde bir eş diğerinin açık rızası bulunmadıkça aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez. Bir eş paylı mülkiyetteki payını ancak diğer eşin rızası ile satabilir. Ancak, bu sınırlamaların eşlerin fiil ehliyetini mi, yoksa tasarruf yetkisini mi sınırladığı doktrinde tartışılmaktadır.

Kendilerine yasal danışman atanmış olanlar, kısıtlanmaları için yeterli bir sebep bulunmamakla beraber, korunması bakımından fiil ehliyetinin sınırlandırılması gerekli görülen ergin kişilerdir (MK. m. 429). Bu gibi kişilere kanunda sayılmış olan önemli hukuki işlemlerde oyu alınmak üzere bir yasal danışman atanır. Bu kişiler, MK. m. 429’da 9 bent halinde sayılmış olan şu işlemleri yasal danışmanlarının olumlu oyunu almaksızın yapamazlar: Dava açma ve sulh olma; taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir ayni hak kurulması; kıymetli evrakın alımı, satımı ve rehnedilmesi; olağan yönetim sınırları dışında kalan yapı işleri; ödünç verme ve alma; ana parayı alma; bağışlama; kambiyo taahhüdü altına girme; kefil olma. Sınırlı ehliyetli kişi, bu işlemleri yasal danışmanının görüşünü almaksızın yapamaz; yaparsa bu işlemler tek taraflı bağlamazlık yaptırımına tabi olurlar; yani bu işlemlerle tam ehliyetli olan karşı taraf bağlı, fakat sınırlı ehliyetli kişi bağlı değildir. Görüldüğü üzere, gerek evli kişiler, gerek kendilerine yasal danışman atanmış olan kişiler ancak kanunda açıkça belirtilmiş bulunan işlemler bakımından ehliyetleri kısıtlanmış olan, fakat bunların dışında tam ehliyetli bulunan kimselerdir.

 

Sınırlı ehliyetliler kimlerdir? Bunların fiil ehliyetleri nasıldır?

 

Sınırlı Ehliyetsizler

 

Sınırlı ehliyetsizler, fiil ehliyetinin koşullarının tamamına sahip olmayan kişilerdir. Bu itibarla da kural olarak bunların fiil ehliyetleri yoktur. Fakat, kanun koyucu bu kişileri tam anlamıyla ehliyetsiz saymayı uygun görmeyerek onları bazı bakımlardan kısmen ehliyetli addetmiştir. Sınırlı ehliyetsizler kategorisine giren kişiler, ayırt etme gücüne sahip küçükler ile ayırt etme gücüne sahip kısıtlılardır. Bu kişiler, fiil ehliyetinin en önemli koşulu olan ayırt etme gücüne sahiptirler. Fakat bunlardan bir kısmı ergin değildir, bir kısmı ise kısıtlıdır, yani bunlar fiil ehliyetinin ayırt etme gücüne sahip olmak koşulu dışındaki diğer iki koşulundan birine sahip, diğerine sahip değildirler.

Sınırlı ehliyetsizlerin hukuki durumu MK. m. 16’da düzenlenmiştir. Sözü geçen maddeye göre, “Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rıza gerekli değildir”. “Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar haksız fiillerinden sorumludurlar”.

Görüldüğü üzere, sınırlı ehliyetsizler kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında fiil ehliyetine sahip olmayan kişilerdir. Bu itibarladır ki, bunlarda ehliyetsizlik asıl, ehliyetlilik ise istisnadır. Sınırlı ehliyetsizlerin hukuki durumunu, hukuki işlem ehliyeti, haksız fiillerden sorumlu olma ehliyeti ve dava ehliyeti bakımından ayrı ayrı inceleyelim:


Sınırlı ehliyetsizler kimlerdir? Bunların fiil ehliyetleri nasıldır?

Hukuki İşlem Ehliyeti Bakımından

Sınırlı ehliyetsizlerin hukuki işlem ehliyeti bakımından durumlarını üç halde ayrı ayrı incelemek gerekir:

Bizzat Yapamayacakları İşlemler

Sınırlı ehliyetsizler satım, kira, eser (istisna) ve hizmet sözleşmeleri gibi kendilerini borç altına sokan işlemleri bizzat yapamazlar. Kural olarak bu gibi hukuki işlemler sınırlı ehliyetsizler adına onların yasal temsilcileri tarafından yapılır. Yasal temsilciler, veli ve vasilerdir. Sınırlı ehliyetsizler bu gibi işlemleri ancak yasal temsilcilerinin rızası ile yapabilirler. Yasal temsilci rızasını hukuki işlem yapılmadan önce açıklayabileceği gibi, işlem yapıldıktan sonra da açıklayabilir. Önceden belirtilen rızaya izin, sonradan açıklanan rızaya ise, onama denir. Rıza tek taraflı ve yöneltilmesi gerekli bir irade açıklaması olup, açık veya örtülü şekilde verilebilir. Yasal temsilci rızasını örneğin bir elbise satın alınması, bir kitap satılması biçiminde, belli bir işlemle sınırlayabileceği gibi, içerisine çeşitli hukuki işlemlerin girebileceği daha geniş çevre için dahi açıklayabilir. Örneğin öğrenimini Ankara’da yapmakta olan ayırt etme gücüne sahip bir küçüğün velisi ona her ay beş yüz milyon lira gönderirse; böylece onun bu parayla gerekli hukuki işlemleri yapmasına önceden rızasını açıklamış, yani izin vermiş olur.

Sınırlı ehliyetsiz, kendisini borç altına sokan hukuki işlemleri yasal temsilcinin izni olmadan yaparsa, bu işlemler tek taraflı bağlamazlık yaptırımına tabi olurlar; yani tam ehliyetli olan karşı taraf bu işlemlerle bağlı olduğu halde, sınırlı ehliyetsiz bağlı değildir. Bu işlemlerin sınırlı ehliyetsizi de bağlayabilmesi için, yasal temsilcinin sonradan rızasını açıklaması yani işlemi onaması gerekir.

Yasal temsilci onama verirse, bu işlemler artık yapıldıkları andan itibaren sınırlı ehliyetsizi de bağlayan, yani onun için de geçerli olan bir işlem haline gelirler (MK. m. 451/I). Sınırlı ehliyetsiz ile bir hukuki işlem yapmış olan kimse, ya bizzat belirleyeceği veya hakime tayin ettireceği uygun bir süre içinde buna onama verip vermeyeceğini bildirmesini yasal temsilciden isteyebilir. Yasal temsilci bu süre içinde onama vermezse, işlem artık karşı tarafı da bağlamaz, yani hükümsüz olur (MK. m. 451/II). Bu takdirde ise, taraflarca yerine getirilmiş olan edimlerin geri verilmesi gerekir.

Kendi Başlarına Yapabilecekleri İşlemler

Sınırlı ehliyetsizler, kendilerini borç altına sokmayan ve sadece menfaat sağlayan işlemleri, örneğin karşılıksız kazanmaları yasal temsilcilerinin rızasına gerek olmadan, bizzat yapabilirler. Karşılıksız kazanmalar, hiçbir borç veya yükümlülük doğurmayan, bir karşılığı olmaksızın sadece hak ve menfaatler sağlayan kazanmalardır. Sınırlı ehliyetsiz, örneğin bağışlama yoluyla ve bağışlanan sıfatıyla karşılıksız bir kazanmada bulunabilir; çünkü bağışlama sözleşmesi sınırlı ehliyetsize bir borç yüklememekte, bilakis ona bedel ödemeksizin bir eşyanın mülkiyet hakkını kazandırmaktadır. Bu itibarladır ki ayırt etme gücüne sahip bir küçük, kendisine yapılan bağışı bizzat kabul edebilir. Ancak, bağışlamanın mükellefiyetli bağışlama olmaması gerekir; aksi takdirde yasal temsilcinin rızası lazımdır. Keza, bağışlayan bu bağışlamayla ahlaka aykırı maksatlar gütmekteyse, yasal temsilci sınırlı ehliyetsizi bunu kabulden men edebilir (BK. m. 236/II).

Sınırlı ehliyetsizler, yönetimi kendilerine bırakılmış olan mallar (serbest mallar) ile ilgili hukuki işlemleri de kendi başlarına yapabilirler. Örneğin bir meslek ve sanatla uğraşması için, ana ve babası tarafından çocuğa kendi malından verilen kısmın veya kendi kişisel kazancının yönetimi ve bunlardan yararlanma hakkı çocuğundur (MK. m. 359). Ayırt etme gücüne sahip kısıtlılar hakkında da bunlara benzer hükümler vardır (MK. m. 453, 455). Sınırlı ehliyetsizler, kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların kullanılmasında da kural olarak yasal temsilcilerinin rızasına muhtaç değildirler. Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar, bizzat hak sahibi tarafından kullanılabilen, temsilci vasıtasıyla kullanılmaları mümkün olmayan, ölümle sona eren ve başkalarına devredilemeyen haklardır. Örneğin ergin kılınma isteminde bulunma, nişanlanma, nişanı bozma, evlenme, tanıma ve babalık davası açma hakkı gibi haklar, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Sınırlı ehliyetsizler bu haklarından bazılarını bizzat kullanırlar; yasal temsilciler onlar adına bu hakları kullanamazlar; istisnai olarak nişanlanma ve evlenme gibi haklarını ise, ancak yasal temsilcilerinin izniyle kullanabilirler.

Hiç Yapamayacakları İşlemler

Sınırlı ehliyetsizler bazı işlemleri hiç yapamazlar; yani bunları ne bizzat, ne de yasal temsilcilerinin rızasıyla yapmaları mümkündür. Hatta yasal temsilciler dahi bu işlemleri sınırlı ehliyetsiz adına yapamazlar. Bunlara yasak işlemler denir. Yasak işlemler, yapıldıkları takdirde hiçbir hüküm ifade etmezler, yani batıldırlar. Bunları MK. m. 449 şöyle belirtiyor; “vesayet altındaki kişi adına kefil olmak, vakıf kurmak ve önemli bağışlarda bulunmak yasaktır”. O halde yasak işlemler, önemli bağışlamalar, vakıf kurma ve kefalettir. Bu işlemler ancak tam ehliyetli kişiler tarafından yapılabilir.


Sınırlı ehliyetsizlerin bizzat yapabilecekleri, bizzat yapamayacakları ve hiç yapamayacakları işlemler nelerdir?

Haksız Fiillerden Sorumlu Olma Ehliyeti Bakımından

Sınırlı ehliyetsizlerin haksız fiillerden sorumlu olma ehliyetleri vardır (MK. m. 16/II), çünkü bunlar ayırt etme gücüne sahiptirler. O halde sınırlı ehliyetsizler haksız fiilleriyle başkalarına verdikleri zararlardan dolayı bizzat kendi malvarlıklarıyla sorumlu olurlar.

Dava Ehliyeti Bakımından

Sınırlı ehliyetsizler, kendi başlarına yapabilecekleri hukuki işlemler ve haksız fiilleriyle ilgili olmak üzere dava ehliyetine de sahiptirler. Görüldüğü gibi, sınırlı ehliyetsizler kural olarak fiil ehliyetine sahip bulunmamaktadırlar. Ancak, bu kişiler ayırt etme gücüne sahip oldukları içindir ki, kanun koyucu onları tam anlamıyla ehliyetsiz saymak istememiş, istisnai olarak onlara bazı bakımlardan sınırlı da olsa bir ehliyet tanımayı uygun görmüştür.

Tam Ehliyetsizler

Tam ehliyetsizler kategorisine giren kişilerin fiil ehliyetleri hiç yoktur; çünkü bunlar, fiil ehliyetinin en önemli koşulu olan ayırt etme gücünden yoksun kişilerdir. O halde “ayırt etme gücüne sahip olmayanlar” tam ehliyetsiz olan, yani fiil ehliyetleri bulunmayan kişilerdir. Bunların küçük veya ergin olmalarının da önemi yoktur (MK. m. 14). Tam ehliyetsizlerin hukuki durumu MK. m. 15’de düzenlenmiştir. Sözü geçen maddeye göre, “kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz”.

Tam ehliyetsizlerin hukuki işlem ehliyeti yoktur; çünkü hukuki işlemler, bir hukuki sonuç elde etmek üzere irade açıklamasında bulunmaktır. Oysa, tam ehliyetsiz kişiler, ayırt etme gücünden yoksun olduklarından, hukuken iradeleri de yok sayılır. Bu sebepledir ki bunlar, hiçbir hukuki işlem yapamazlar. Hatta yasal temsilcilerinin rızası ile dahi hukuki işlemlerde bulunmaları mümkün değildir. Yaptıkları hukuki işlemler hiçbir hüküm ifade etmez. Hatta bunlar, tam ehliyetsize sırf yarar sağlayan işlemler olsa dahi, durum değişmez. Öte yandan, bu hukuki işlemler yasal temsilcinin onaması ile de geçerli hale gelemezler. Karşı tarafın iyi niyetli olup olmamasının da hukuki işlemin geçerli olması bakımından önemi yoktur. Diğer bir deyişle, karşı taraf, kendisiyle hukuki bir işleme girişen kişinin ayırt etme gücünden yoksun bir kimse olduğunu bilmese dahi, yapılan hukuki işlem batıldır ve iyi niyetli kişi bu hukuki işlemden geçerli surette bir hak kazanamaz.

Tam ehliyetsizler, kişiye sıkı sıkıya bağlı olan haklarını da bizzat kullanamazlar. Yasal temsilcileri de bu hakları onlar adına kullanamazlar. O halde ayırt etme gücüne sahip olmayan bir kişi, evlilik dışı çocuğunu bizzat tanıyamayacağı gibi, velisi de onun adına tanıma yapamaz. Tam ehliyetsizlerin haksız fiillerden sorumlu olma ehliyeti de yoktur. Bu itibarladır ki ayırt etme gücüne sahip olmayan bir kişi, örneğin bir akıl hastası, haksız fiilleriyle başkalarına vermiş olduğu zararlardan sorumlu olmaz. Kural bu olmakla beraber, bunun istisnaları da vardır. Bunlardan biri, kusursuz sorumluluk durumlarında görülür. Bu durumlarda tam ehliyetsizlerin de sorumlu olacakları kabul edilmektedir. O halde ayırt etme gücüne sahip olmayan bir kişi adam çalıştıran (istihdam eden) durumunda ise, çalıştırdığı adamın (müstahdemin) (BK. m. 55), hayvan tutan, hayvanın (BK. m. 56) ve taşınmaz sahibi mülkiyet hakkını yasal kısıtlamalara aykırı kullanarak (MK. m. 730) başkalarına vermiş oldukları zararları ödemekle yükümlü olacaktır.

Diğer bir istisna da hakkaniyetten doğmaktadır. Gerçekten, BK. m. 54/I’e göre, hakkaniyet gerektiriyorsa, hakim, ayırt etme gücüne sahip olmayan kimseyi, vermiş olduğu zararı tamamen veya kısmen tazmine mahkum eder. Hakim, özellikle tarafların mali durumuna göre, ayırt etme gücüne sahip olmayan kişi tarafından verilmiş olan zararların ödettirilmesinin hakkaniyet gereği olup olmadığını takdir eder. Bu konuda klasik bir örnek vardır. O da, zengin bir akıl hastasının fakir bir köylünün harmanını yakması olayıdır. Zarar veren kişinin mali durumunun gayet iyi, buna karşılık zarara uğrayanın ise son derece kötü olması, burada tam ehliyetsiz akıl hastasının bu haksız fiilinden dolayı sorumlu olmasını, yani vermiş olduğu zararı fakir köylüye ödemesini haklı gösterir.

Ayırt etme gücünden sürekli olarak değil de, geçici olarak yoksun bulunan kimseler, haksız fiillerinden dolayı sorumludurlar. Ancak bu kimseler, ayırt etme güçlerini geçici olarak kaldıran hale kendi kusurlarıyla düşmemiş olduklarını ispat ederlerse, sorumlu olmazlar (BK. m. 54/II). O halde, ileri derecede sarhoşluk dolayısıyla ayırt etme gücünü geçici olarak kaybetmiş olan bir kimse, bu haldeyken başkalarına haksız bir fiiliyle vermiş olduğu zararları ödemek zorundadır. Fakat bu kimse, bu hale (sarhoşluk haline) kendi kusuruyla düşmediğini, buna başkalarının sebebiyet vermiş olduğunu, örneğin arkadaşlarının kendisini tabancayla korkutarak içki içmeye zorladıklarını ispat ederse, bu sorumluluktan kurtulur.

Tam ehliyetsizlerin dava ehliyeti de yoktur. Öyleyse ayırt etme gücüne sahip olmayan kişiler mahkemelerde davacı veya davalı sıfatıyla bulunup yargılama (usul) hukuku işlemlerini bizzat yapamazlar.

Tam ehliyetsizler kimlerdir? Bunların fiil ehliyetleri nasıldır?


Fiil ehliyetlerine göre kişiler kaç gruba ayrılır?


AİLE HUKUKU

 

Aile hukuku, medeni hukukun kişilerin aile çevresindeki ilişkilerini düzenleyen kısmıdır.

 

Dar anlamda aile, karı ve kocadan meydana gelen topluluktur.

 

Geniş anlamda aile, karı, koca ve çocuklardan meydana gelen topluluktur.

 

En geniş anlamda aile, ev reisinin otoritesine tâbi olarak aynı çatı altında yaşayan kimselerden oluşan topluluktur. Örneğin, aynı çatı altında yaşayan kan ve kayın hısımlar, uşak, çırak, vs.

 

Aile hukukunda geçerli olan ilkeler:

 

1)  Birlik ilkesi:

 

Evlilik birliği, gelip geçici bir beraberlik değildir. Bu birliğin üçüncü kişilerce de bilinmesi istenir; bu nedenle, bu birliğin dışa karşı tek bir isimle (aile isimle) çıkması ve tanınması gerekir. Kadının kocanın, çocukların babanın soyadını taşımasının sebebi budur.

 

2)  Süreklilik ilkesi:

 

Asıl olan ailenin ölümle sona ermesidir. Fakat bu süreklilik mutlak değildir. Boşanma sebepleri, butlan sebeplerinin varlığı halinde de bu süreklilik sona erdirilebilir.

 

3)  Zayıfların korunması ilkesi

 

Örneğin, kadın ve çocukların korunmasına ilişkin hükümler.

 

4)  Düzenleme serbestisinin bulunmaması:

 

Aile hukukunda irade özgürlüğüne yer verilmez. Taraflar, aile hukukunda serbest iradeleri ile kanunda düzenlenmemiş hukuki ilişkiler yaratamazlar. Örneğin, kanunda öngörülmeyen boşanma sebeplerini kendi aralarında bir anlaşma ile kararlaştıramazlar. Taraflar, kanunda öngörülen kuralları değiştiremezler. Örneğin, kanundaki emredici kuralın aksine kocanın karısının soyadını taşımasına ilişkin bir anlaşma yapamazlar.

 

5)  Devletin müdahalesi ilkesi:

 

Evlenme akdinin resmi evlendirme memuru önünde yapılması veya boşanmanın sadece hakim kararı ile gerçekleşmesi gibi.

 

6)  Eşitlik ilkesi:

 

Kural olarak, kadın erkek eşitliği tanınmıştır. Örneğin, boşanma sebepler karı ve koca için aynıdır.

 

 

EVLİLİK BİRLİĞİNİN OLUŞMASI

 

NİŞANLANMA

 

Nişanlanma bir evlenme vaadidir. Nişanlanma aile hukukunda bağımsız bir akittir.

Nişanlanma, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça küçüğü veya kısıtlıyı bağlamaz.

Bunun anlamı şudur: küçükler ve kısıtlılar yasal temsilcilerinin rızası olmadan nişanlanamazlar.

 

Nişanlanmanın kurucu unsurları:

 

A)  Karşılıklı evlenme vaadi:

 

Nişanlanma vaadinin karşılıklı olması gerekir. Bu vaadin yapılması şekle bağlı değildir. Sözlü veya yazılı olabilir. İrade açıklaması açık veya zımni olabilir.

 

B)  Nişanlanacak kişilerin ayrı cinsten olmaları.

 

 

Nişanlanmanın geçerlilik koşulları:

 

A)  Kişiye bağlı koşullar:

 

1)  Ayırt etme gücü:

 

Nişanlanma akdini yapanların ayırt etme gücüne sahip olması gerekir. Kanunda bir yaş koşulu öngörülmemiştir. Ancak nişanlanma akdinde makul hareket edebilme yaşı olarak cinsel olgunluğa erme koşulu aranmaktadır.

 

2)  Yasal temsilcinin rızası:

 

Kişi sınırlı ehliyetsiz (küçük veya kısıtlı) ise, yasal temsilcisinin rızası gerekir.

Sınırlı ehliyetsiz küçük, vesayet altında ise, vasisinin rızası gerekir.

 

B)  Muhtevaya bağlı koşullar:

 

1) Ayırt etme gücünden yoksunluk veya kesin bir evlenme engelinin varlığı, nişanlanma akdini geçersiz kılar. Örneğin, belirli akrabalar arasındaki nişanlanma geçersizdir

 

2) Ahlak ve adaba aykırılık halinde, nişanlanma akdi geçersizdir. Örneğin, bir kişi mevcut evlilik akdini bozmadan başka birisi ile nişanlanmışsa, bu nişanlanma ahlaka ve adaba aykırılık sebebiyle geçersizdir.

 

Nişanlanmanın hükümleri ve sonuçları:

 

A) Sadakat ve yardım yükümlülüğü:

 

Nişanlılar, nişanlılık süresince birbirlerine sadakat ile yükümlüdürler.

 

B) Soybağı durumuna etkisi:

 

Taraflar nişanlı iken bir çocuk doğmuşsa, çocuk babaya babalık davası yoluyla bağlanabilir.

 

C)  Destekten yoksun kalma tazminatı:

 

Nişanlılardan birinin öldürülmesi halinde, diğer nişanlı üçüncü kişilerden destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilir.

 

D)  Manevi tazminat davası:

 

Sağ kalan nişanlı, nişanlısının ölümünden sorumlu olan kişiye manevi tazminat davası açabilir.

 

E)  Şahitlikten, hakimlikten veya hakemlikten kaçınma:

 

Nişanlılardan her biri, diğerinin taraf olduğu bir davada şahitlik yapmaktan kaçınabilir.

 

F)  Evlenme sözleşmesi yapma hakkı:

 

Taraflar evlenmeden önce evlenme sözleşmesi yapabilirler. Bunun için hâkimin iznine gerek yoktur.

 

 

Nişanlılığın sona ermesi:

 

A)  Evlenme ile:

 

Evlenme ile, nişanlılık sona erer.

 

B)  Nişanlının ölümü veya evlenmenin kesin imkansız hale gelmesi:

 

Nişanlının ölümü veya taraflardan birinin cinsiyet değiştirmesi.

 

 

 

C)  Nişanlının ayırt etme gücünü kaybetmesi veya başka mutlak evlenme engellerinin ortaya çıkması:

 

Nişanlılardan birinin ayırt etme gücünü kaybetmesi, taraflar arasında yakın hısımlık ilişkisinin ortaya çıkması, nişanlı eşin başka biri ile evlenmesi.

 

D)  Tarafların anlaşması ile:

 

Taraflar anlaşarak nişanlılığı sona erdirebilirler. Bu anlaşmaya “ikale” denir. Bu durumda sadece hediyeler geri verilir. Maddi ve manevi tazminat talep edilemez.

 

E)  Bozucu şartın gerçekleşmesi ile:

 

Örneğin, nişanlıların evlenebilmesi için bir tarafın okulu bitirmesi şartının konulması ve bu bozucu şartın gerçekleşmesi halinde.

 

F)  Kesin evlenme engelinin ortaya çıkması

 

G)  Nişanı bozma:

 

Nişanın tek taraflı irade beyanı ile sona ermesine “nişanı bozma” denir.

 

G.1. Haklı sebebe dayanarak nişanı bozma:

 

Haklı sebep karşı tarafın kusurundan doğabileceği gibi her iki tarafın kusurunun bulunmadığı durumlarda da söz konusu olabilir.

 

Örneğin, önemli bir olayda susma (ağır ve devamlı hastalık, mahkumiyet, hoş olmayan eski hayatı hakkında açıklama yapmama), evliliğin ön hazırlıklarına karşı tam ilgisizlik, sadakat yükümlülüğünü ihlal, nişanlıya ilgi duymama, sonradan çıkan hastalıklar (felç, vb.) ve ekonomik durumun iyice sarsılması.

 

Haklı sebebin bulunup bulunmadığını hâkim takdir eder.

 

G.2. Haklı sebep olmaksızın nişanı bozma:

 

Haklı sebep yoktur ya da nişanı bozan taraf kendi kusuru ile nişanın bozulmasını haklı kılacak bir sebebin doğmasına yol açmıştır.

 

 

Nişanın sona ermesinin sonuçları:

 

A) Maddi Tazminat:

 

Nişanı haksız yere bozan veya kusuruyla nişanın bozulmasına yol açan taraf, maddi tazminat ödemekle yükümlüdür. Bu maddi tazminat, nişanlılık yüzünden uğranılan zararlardır. Bu talep için, kişinin evlenmenin yapılacağı inancıyla masraf yapması ve bu masrafı iyi niyetle yapması gerekir. Nişan giderleri de, maddi tazminat talebinin kapsamına girer.

 

Tazminat davası, nişanın bozulmasından itibaren bir yılda zamanaşımına uğrar.

 

Tazminat talebini sadece nişanlı değil onun ana babası veya onlar gibi hareket eden kimseler de yapabilirler. Bu kişiler de nişanlı için iyi niyetle yaptıkları masrafların tazminini talep edebilirler.

 

B) Manevi tazminat:

 

Nişanın bozulması sebebiyle manevi tazminat isteyebilmek için koşullar:

 

1) Nişan akdi tek taraflı bir irade beyanıyla sona erdirilmiş olmalıdır. Örneğin, ölüm üzerine veya anlaşma ile nişanın sona ermesi halinde manevi tazminat istenemez.

 

2) Nişanın bozulmasından dolayı, tazminat isteyen tarafın kişilik hakları zarara uğramış olmalıdır.

 

Örneğin, nişanın haksız bozulmasından dolayı, nişanlının depresyon geçirmesi.

 

3) Manevi tazminat talep edenin, zararın oluşmasında kusuru bulunmamalıdır.

 

4) Davalı, davacının zararında kusurlu olmalıdır.

 

Manevi tazminat davası da nişanın sona ermesinden itibaren bir yıl içinde açılabilir.

 

C)  Hediyelerin iadesi:

 

Hediye, nişanlanma dolayısıyla bir nişanlıya verilen ve ekonomik değeri olan her türlü kazançtır. Hediyelerin iadesi için:

 

1) Hediye nişanlılık dolayısıyla verilmiş olmalıdır.

2) Alışılmışın dışında bir hediye olmalıdır.

3) Nişanlılık, nişanın bozulması, ölüm veya gaiplik sonucu sona ermiş olmalıdır.

4) Hediyeler nişanlı, onun ana babası veya onlar adına hareket eden kişiler tarafından istenebilir.

 

Hediyeler aynen geri istenir; aynen mevcut değilse, mislen ödenmesi istenir. Mislen de geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre istenir.

 

Hediyenin iadesini talep hakkı, nişanlılığın sona ermesinden itibaren bir yıl içinde kullanılabilir.

 

 

 

EVLENME

 

 

Evlilik, ayrı cinse mensup kişilerin tam ve sürekli bir hayat birliği kurmak üzere hukukun aradığı koşullara uygun olarak birleşmesidir.

 

 

Evlenme akdi için aranan koşullar:

 

Maddi ve şekli koşullar.

 

A) Maddi koşullar:

 

a)  Evlenme ehliyeti:

 

aa) Evlenme yaşı:

 

Madde 124:

“Erkek veya kadın 17 yaşını doldurmadıkça evlenemez.

Ancak olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple hâkim 16 yaşını doldurmuş erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak varsa, karardan önce, ana ve baba veya vasi dinlenir.”

 

bb) Ayırt etme gücü:

 

Evlenecek kişilerin ayırt etme gücüne sahip olması gerekir. Kişiler, evlenmenin anlam ve amacını anlayabilecek ve yükümlülük ve ödevlerini idrak edebilecek yeteneğe sahip olmalıdır.

 

cc) Yasal temsilcinin izni:

 

Hem ergin olmayan kişiler, hem de kısıtlı olan kişiler için yasal temsilcinin izni gerekir. Her iki durumda da, kişinin ayırt etme gücüne sahip olması gerekir.

Madde 128:

“Hâkim, haklı sebep olmaksızın evlenmeye izin vermeyen yasal temsilciyi dinledikten sonra, bu konuda başvuran küçük veya kısıtlının evlenmesine izin verebilir.”

b)  Evlenme engelinin bulunmaması:

 

Kesin evlenme engelleri: hısımlık ilişkisi, mevcut evlilik ilişkisi, evlenmeye engel akıl hastalığı ve ayırt etme gücünün bulunmaması.

Kesin olmayan evlenme engelleri: bekleme süresi ve evlenmeye engel hastalıklar.

 

aa) Hısımlık ilişkisi:

 

aaa) Kan hısımlığı:

 

Düz hat hısımlar arasında (üstsoy ve altsoy) evlenme yasağı vardır. Tanıma ve babalık davası ile soybağı kurulanlar da dahildir.

 

Üçüncü dereceye kadar olan yansoy hısımları arasında da evlenme yasağı vardır. Örneğin, yeğen ile amca

 

<
Home | About | Workspaces | Lecture Notes | Course Videos | Articles | News | Online Books | International Meetings | Contact | Tags © All Rights Reserved